SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4784 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا بَكْرُ بْنُ خَلَفٍ وَالْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْمَعْنَى قَالَا حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا أَبُو وَائِلٍ الْقَاصُّ قَالَ دَخَلْنَا عَلَى عُرْوَةَ بْنِ مُحَمَّدٍ السَّعْدِيِّ فَكَلَّمَهُ رَجُلٌ فَأَغْضَبَهُ فَقَامَ فَتَوَضَّأَ ثُمَّ رَجَعَ وَقَدْ تَوَضَّأَ فَقَالَ حَدَّثَنِي أَبِي عَنْ جَدِّي عَطِيَّةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ الْغَضَبَ مِنْ الشَّيْطَانِ وَإِنَّ الشَّيْطَانَ خُلِقَ مِنْ النَّارِ وَإِنَّمَا تُطْفَأُ النَّارُ بِالْمَاءِ فَإِذَا غَضِبَ أَحَدُكُمْ فَلْيَتَوَضَّأْ

 

Ebu Vâil el Kâss, dedi ki:

 

(Bir gün) biz Urve- b. Muhammed b. es-Sa'dî'nin yanına girmiştik. (Orada) bir adam onunla konuşup onu kızdırdı. Bunun üzerine (Urve b. Muhammed) kalktı, abdest aldı, sonra abdestli olarak dönüp (yanımıza) geldi. Sonra babam Rasûlullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu bana haber verdi:

 

"Muhakkak ki öfke şeytandandır ve kuşkusuz şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateşi de ancak su söndürür. Binaenaleyh, biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın."

 

 

İzah:

Bütün bu hadis-i şeriflerden de anlaşılıyor ki; öfkeyi yenmenin yedi yolu ve taydaşı vardır:

 

1. Öfkesini yenene Cennet hazırlanmış olur. Nitekim Yüce Allah: "Onlar bollukta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler.."[Al-i îmran 134] âyet-i kerimesinde bunu va'detmiştir.

 

2. Cennet hurilerinden istediğini seçip almak hakkına sahip olur (bk. 4777 numaralı hadis).

 

3. Büyük bir ecir ve sevaba nail olur.

 

Nitekim hadisi şerifte: "Allah katında, bir kulun sırf Allah rızası için yuttuğu öfke yudumundan daha büyük sevabı olan bir yudum yoktur."[İbn Mâce, zühd]

 

4. Kendinden Allah'ın azabını def eder. Hz. Enes'in şu rivayeti bunu açıkça ifade etmektedir." Kim öfkesini yenerse, Allah da ondan azabı­nı uzaklaştırır; kim dilini (lüzumsuz sözlerden) uzak tutarsa Allah da onun günahlarını affeder,"[el Heytemî, Mecmau'z-Zevâid, VII, 70.]

 

5. Allahü teâla'nın hıfz ve emanında olur.

 

6. Allahü teâla'nın rahmetine nail olur.

 

7. Allahü teâlâ hazretlerinin muhabbetini kazanır. Bu son üç maddenin delili ise şu hadis-i şeriftir;

 

"Allah şu üç kişiyi korur, onları sever ve onlara acır; Verilen ni­mete şükreden, kötülük gördüğünde ona karşılık vermeye gücü yet­tiği halde affeden, kızınca sakin olanlar."[Suyûtî, el-Câmiussagîr, I, 137.]

 

Bütün bu faydalar, öfkesini yenenler içindir. Öfkesini yendiği gibi ay­rıca bu öfkesine sebep olan kişiyi affeden kimsenin sevabı ise, daha da büyüktür. Nitekim şu âyet-i kerime buna delâlet etmektedir:"...affetsin­ler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah bağış­layan, esirgeyendir."[Nur 22]

 

Meymun'dan rivayet edildiğine göre, bir gün cariyesi kendine yemek getirirken ayağı burkulup çorbâ'yı Meymun'un üzerine dökmüş. Bundan canı yanan Meymun hemen kalkıp cariyeyi cezalandırmak isteyince, ca­riye O'na:

 

"Cennet öfkelerini yutanlar için hazilanmıştır."[Al-i îmran 134] ayet-i kerimesi­ni hatırlatır. Meymun da hemen öfkesini yenip onu düğmekten vazgeçer. Bunun üzerine cariye ona, bu âyetin devamını da hatırlatarak ondan ken­disini affetmesini ister. Ayetin devamını hatırlayan Meymun, bu sefer ca­riyeyi affeder. Fırsattan yararlanan cariye bu sefer de O'na: "...Allah ih­san sahihlerini sever.."[Bakara195] âyet-i kerimesini hatırlatır. Meymun da "O hal­de Allah rızası için seni âzad ediyorum şu andan itibaren sen hürsün" diyerek cariyeyi âzâd eder.

 

Ahlâk kitaplarında açıklandığı üzere:

 

"Öfkenin sebebi nefsin, elem duyduğu kimseden intikam almayı kast etmesidir. Bu istek nefiste belirince, bedene de geçer ve gazab huyuna ait bir hararet galeyana gelir. Bu dalgalanmadan buhar ve karartıcı bir duman yükselir. Dimağı ve cereyan etmekte olan damarları, bir perde kaplar, bu­nun doğurduğu karanlıktan aklın nuru kapanır, parıldayışı ve sıhhatli bir şekilde işleyişi durur. Akıl aynası kirlenir, kuvvet-i nazariyenin doğuraca­ğı fiiller zayıflar. Hekimler, insanın bu halini, şuna benzetirler: Karanlık ve uzun bir mağara, büyük bir ateş ve dumanla dopdolu. Bu haldeki ate­şin alevlerini söndürmek gayet zordur ve ifrat derecede gazablanmış bir insanı, Öğütle, tatlı sözle, nasihatle durdurmaya çalışmak, mağaradaki ate­şe bir yerden biraz su alıp söndürmeye çalışmak gibidir ki azıcık su, yük­selen ateşin alevlerini belki biraz daha yükseltir."

 

Ahlâk âlimleri, böylesine büyük ve tehlikeli bir yangını söndürebilme-nin ameli olarak dört yolu olduğunu söylemişlerdir.

 

1. Abdest almaktır. Nitekim mevzumuzu teşkil eden (4784) numara­lı hadis-i şerif de bunu tasviye etmektedir.

 

2. Ayakta iken  oturmak,     oturmakta  iken  yatmaktır.  Nitekim (4782) ve (4783) numaralı hadis-i şerifler bunu tavsiye etmektedirler. Çünkü oturmakta olan ayakta olana nisbetle, yatan da oturana nisbetle da­ha az hareket etme ve öfkenin tahrikinden daha çok emin olma şansına sa­hiptir.

 

3. Eûzu... çekmektir. Nitekim (4781) numaralı hadis-i şerif de bunu tavsiye etmektedir.

 

4. Öfke duası olarak bilinen şu özel duayı okumaktır:

 

"Allahım günahımı bana bağışla, kalbimin kızgınlığını gider ve beni şeytandan koru.”

 

5. Gazabın sebeplerini gidermektir.

 

Bilindiği gibi gazabın sebeplerini 4779 numaralı hadisin şerhinde açık­lamıştık.

 

Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şeriflerden (4780) numaralı hadis-i şe­rif hakkında Tirmizî şöyle demiştir:

 

"Bu hadis Mürseldir. Abdurrahman b. Ebi Leyla, Muaz b. Cebel'den hadis dinlememiştir. Muaz, Ömer b. el-Hattâb'in halifeliği devrinde vefat etmiştir. Ömer b. el-Hattab şehid edildiği zaman Abdurrahman b. Ebi Leylâ altı yaşında bir çocuktu. Abdurrahman İbn Ebî Leylâ, Ömer İbn El-Hattab'dan hadis rivayet etmiş ve onu görmüştür.

 

Buharî'nin belirttiğine göre, İbn Ebi Leylâ H.17'de doğmuştur. Hz. Muaz b. Cebel ise Amvas'da zuhur eden veba salgınında hicretin 17. ve­ya 18'nci yılında ölmüştür. Bu hadisi Nesâî de, yine Abdurrahman b. Ebi Leyla yoluyla Ubey b. Ka'bMan rivayet etmiştir. Bu rivayet muttasıldır.

 

Her ne kadar munassıf Ebu Dâvud, kendi teshillerine dayanarak (4783) numaralı hadisi, yine aynı mevzuyla ilgili olan (4782) numaralı hadisten daha sahih olduğunu söylemişse de Hafız Münzİri'nin açıklamasına göre Musannif Ebu Dâvud, (4783) numaralı hadisin mürsel olmasına rağmen (4782) numaralı hadisten daha sahih olduğunu söylemiştir. Daha başkala­rı ise musannifin bu sözünü şöyle açıklamışlardır: Çünkü Ebu Harb bu ha­disi amcasf vasıtasıyla Ebu Zerr (r.a.)'den rivayet etmiştir. Halbuki amcasının Ebu Zerr'den hadis rivayet etmesinin tesbiıi mümkİn değildir. Bina­enaleyh (4782) numaralı haber munkati olduğu için (4783) numaralı mür­sel hadis ondan daha esahtır.

 

Bezi yazarına göre ise Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde (4782) numa­ralı hadis, Ebu Muaviye -Davud b. Ebi Hind - Ebu Harb b. Ebi'l Esved, Ebu'l Esved- Ebu Zerr zinciriyle Hz. Nebie ulaşmaktadır.[Ahmed Müsned.] Bu sebeble (4782) numaralı hadis (4783) numaralı hadisten daha sağlamdır.

 

(4781) numaralı hadiste, Hz. Nebiin öfkelenmiş bir kimseye "Eûzu" çekmesini tavsiye ettiği halde, o kimsenin: "Ben deli miyim?" di­ye karşılık verdiğinden bahsedilmektedir. Sözü geçen kimsenin Hz. Pey­gamberce böyle ters bir cevap vermesi iki sebepten ileri gelebilir:

 

1. Yâ bu adam öfkenin mahiyetini bilmediğinden dolayı, "eûzu" nun kızgınlığı nasıl önleyeceğini kavrayamamıştır da onun için böyle hoş ol­mayan bir karşılık vermiştir.

 

2. Ya da bu kimse aslında samimi bir müsliiman olmayıp koyu bir mü­nafık olduğu için böyle cevap vermiştir.